Anavarza Antik Kenti

Ceyhan-Kozan karayolundan da gözüken Anavarza Kalesine, karayolunun 28. km'sinde yer alan Ayşe Hoca Köyü içinden 4 km doğuya gidilerek geçmiş yıllarda adı Anavarza köyü olan şimdiki adı ile Dilekkaya Köyüne varılarak ulaşılır. Anavarza Kalesi ve üzerinde yer aldığı kaya kütlesi Ceyhan-Kozan yolundan da gözükmektedir.

Günümüzde Anavarza olarak bilinen ve söylenen Adana’nın ve tarihi Kilikya’nın bu önemli şehri ve kalesi kayıtlarda ANAZARBA, AYN-ZARBA ve ANAZARBUS gibi isimlerle anılmıştır. Anavarza antik kentinin bir çok bölümünde kalesi ve surları ayaktadır ancak buna mukabil kalenin yer aldığı kaya kütlesinin hemen batısında yer alan antik kentten, etrafını çevreleyen duvarların bir kısmı ve iç kısımda yer alan birkaç yıkıntı haldeki yapı dışında geriye pek bir şey kalmamıştır.

Çevresine tamamen hakim bir görünümü olan Anavarza Kalesi'nin yer aldığı kayalık kütleden, göz alabildiğine uzanan geniş bir ova ve açık havalarda çevresindeki diğer kaleler ve İskenderun körfezi görülebilmektedir.

Şehrin ve Kalenin ne zaman kurulduğu konusunda kesin bir bilgi mevcut değildir. Ancak “Adım Adım Çukurova” kitabında Hadi Altay Asurlular tarafından yaptırıldığı düşünmekte ve bunu 1830-1840’lı yıllarda Anadolu’yu gezen Fransız Seyyah Charles Texier’e atfetmektedir. Charles Texier “Küçük Asya” adlı kitabında Anavarza Kalesi'nde şu sözlerle bahsetmektedir: “Mermer cinsinden büyük bir dağın eteğinde bulunan Anavarza şehri Ceyhan ovasının ortasına çekilmiş bir yerdir. Bu şehrin konumu, tamamen Van Şehrine benzer. Anavarza’nın büyük ayasının içinde, hisar duvarlarını tutturmak için taşçı kalemiyle açılmış ve delinmiş oyukların aynını gördük. Bu eserlerin her ikisi de Asurlu eseri özelliğini gösterirler” diye bahsetmektedir.

Anavarza’nın belgelere dayalı bilinen tarihi, M. Ö. I. yüzyılda başlar. O tarihlerde Kilikya Romalıların egemenliği altına girmiş ve önem kazanmıştır. M. S.17 yılında Romalılar tarafından ele geçirilen kent, M. S.19 yılında İmparator Augustus tarafından ziyaret edilmiş ve bundan sonra "Anazarbus yanındaki Caesarea" diye anılmaya başlamıştır. Anavarza Roma İmparatorluk Devrinin ilk iki yüzyılı boyunca büyük bir varlık göstermemiş, Kilikya başkenti Tarsus'un gölgesinde kalmıştır.

Roma imparatorlarından Septimius Severus'un, Pescennius Niger ile yaptığı iktidar savaşı sırasında, Severus'un tarafını tutan kent, onun Niger'i 194 yılında İsos'ta yenerek imparatorluğun tek hakimi olmasından sonra ödüllendirilmiş, tarihinin en parlak dönemini yaşamaya başlamıştır.

M. S.204-205 yıllarında Kilikya, İsauria ve Likaonia eyaletlerinin metropolisi (başkenti) olmuştur. M. S.260 yılında diğer Kilikya kentleri gibi Anavarza da Sasani Kralı Şapur tarafından fethedilmiştir. M. S.4. yüzyılda İsauria'lı Balbinos tarafından tahrip edilmiş olan Anavarza, İmparator II. Theodosius zamanında M. S.408 yılında kurulan Cilicia secunda'nın (Bitek Kilikya) ve eyaletin başkenti olmuştur.525 yılındaki büyük depremden zarar gören kent İmparator İustinianus tarafından onartılarak İustiniopolis adını almıştır. Ancak 561 yılında ikinci kez deprem felaketine uğramıştır.6. yüzyılda ise kent büyük bir veba salgınına uğramıştır.

Araplar tarafından alınınca "Ayn-Zarba" adını almış ve 796’da Harun Reşid tarafından kale surları tahkim edilmiştir. Halife Mutasım tarafından buraya Hindistan’da gelen Müslümanlar yerleştirilmişlerdir.804, 806, 835 ve 855’te Bizans saldırılarına sahne olmuşsa da, 10. yüzyılda bile Araplar’ın önemli bir ticaret merkezi olmayı sürdürmüştür o zamanlar Kilikya, Suriye ve Fenike’nin en büyük kentlerinden biri olarak geçmektedir.

962’de Nikephoros tarafından yeniden Bizans’a kazandırılmış, ama Bizanslılar kent sakinlerini katletmiş ve çevredeki hurmaları devirmişlerdir. Bundan sonra kent uzun süre harabe halinde kalmıştır. Bir ara haçlıların hücumları ile karşı karşıya kalan şehir 11. yüzyılda Küçük Ermeni krallığına geçmiştir. Sonrasında tekrar Bizanslıların eline geçen şehir Bizans İmparatoru Johannes Comnenus’un ölümüyle önemini kaybetmiştir.

14. yüzyıl ortalarında Ramazanoğulları’nın eline geçen şehir terk edilmiş ve tenha bir haldedir. Anavarza ören yeri aşağıda şehir kalıntıları ve yukarıda kale olarak ikiye ayrılabilir.

Birincisi asıl kale ve diğeri de şehri çevreleyen surlar olmak üzere kent merkezidir. Surlar kuzeye doğru uzanmaktadır. Şehrin surları doğu yönünde 1500 metreyi bulmaktadır. Yüksekliği 8-10 metre arasında değişen bu surlar her 70 metrede bir 20 burçla tahkim edilmiş olup günümüze sadece bir bölümü ulaşmıştır.1500 metrelik hat boyunca bazı kapılar halen durmaktadır. Ancak bu kapılarda da çevre şartlarına bağlı olarak üst bölümlerinde erimeler gözlenmektedir. Bu surlar üzerinde şehrin 4 kapısı vardır.

Dilekkaya köyünün içerisinde kalan ve kayalık alanın güneyine yakın bölümünde yer alan kapı abidevi bir biçimde durmaktadır. Üç Kapılı bir takı zafer olduğu bilinen bu abideden bugün orta ve yan kapılardan bir tanesi durmaktadır. Ortadaki bu kavsin genişliği 3, 75 metre yandaki kavsin genişliği ise 3, 40 metredir. Kuzey-güney sütunlu cadde bu takla başlar.

Anavarza'nın geçmişte karşılaştığı birçok deprem yüzünden, zafer takı ancak kısmen günümüze gelebilmiştir. Güney yüzünde siyah granitten altı adet Korinth stili sütun başı bulunan, üç kemerli bir geçittir. Kuzey yüzünde ana kemerin her iki tarafında birer heykel nişi vardır. Bu taç kapıdan içeri girildiğinde kayalık sırtlara doğru kentin amfi tiyatroya ulaşılabilir. Vahşi hayvanlı gösteriler için yapılmış olan amfi tiyatro tamamen taşlarla inşa edilmişti. Antik çağda (birçok binada olduğu gibi) diğer binalara malzeme sağlamak amacıyla sürekli olarak yağmalanmış olduğu anlaşılmaktadır. Kayalık kütle boyunca devam edildiğine şehir kalıntılarından bazıları tapınak ve hamam gibi kalıntılarla ve bir kilisenin absid bölümü ile karşılaşılır. Anavarza kalesine çıkış kayalıkların bir çok yerinin tamamıyla dik olmasından dolayı güney tarafından yapılır.

Kale üç bölüme ayrılmaktadır: Birinci sur ve Ermeni Prenslerinden Toras’ın 1057 yılında yaptırdığı üç sahınlı küçük kilisenin de içinde bulunduğu askeri kışla kışla; iki sur arasındaki düz kayalık üzerine kurulmuş olan üç katlı kule; ikinci sur ve içinde bulunan bitişik odalar topluluğu, depolar ve su tankları. Üç katlı kuleye giriş sadece bir kapıdan ve dayanılan bir merdivenle yapılır.

Stadyumun elli metre kadar kuzeydoğusundaki kayalık yapay bir yarıkla ayrılmıştır. Roma ya da ilk Bizans döneminde, Anazarbus'tan Flaviopolis (Kadirli) ve Hierapolis Kastabala'ya giden yola geçit vermek için açıldığı sanılan geçit 250 metre uzunluğunda, 4-15 metre genişliktedir. Yolun her iki tarafında kayalar 50 metre yüksekliğe kadar uzanır. Bu kaya kesiğinde bulunan kitabede şunlar yazılıdır: “Tanrım; inancım uğruna yer gök altüst olsa, dağlar denize inse, her tarafı su bassa, korkmayacağım”. Yazar büyük olasılıkla Anavarza'nın meşhur depremlerinden birini yaşamıştır. Yerden su çıktığını görmüştür. Her ne kadar korkmadığını söylese de bu depremlerden korkmuştur. Bugünün Anavarza köyünde, müze olarak da kullanılan bekçi evinin içinde olağanüstü güzellikte mozaikler, bir Roma lahdi ve mezar stelleri bulunmaktadır. Koç kabartmalı lahitler hem mitolojide yeniden doğuşu simgeleyen bir nesnedir, hem de Mısır’daki Koç Amon kültürünün buralardaki kalıntısıdır. Kitabeler dönemle ilgili önemli bilgiler vermektedir.

NOT: Ziyaretçilerin araçlarını köy içinde aynı zamanda müze olan görevlilerin olduğu yere bırakmaları tavsiye olunmaktadır.

http://www. adanadan. biz